10 Nisan 2008 Perşembe

Tahirü'l-Mevlevi'nin Murabbaları

Tâhirü’l-Mevlevî’nin Murabbaları

1
Hezec: Mef‘ûlü mefâilün feûlün

Bir demdi ki pür-mesâr idim ben
Gam lafzına hande-kâr idim ben
Bin şevk ile neşve-zâr idim ben
Her vech ile bahtiyâr idim ben

Bilmezdi gönül nedir teellüm
Eylerdi sürûru cân terennüm
Vardı dehenimde hep tebessüm
Şûh ü şen ü kâm-kâr idim ben

Bir demdi o dem ki ayn-ı safvet
Âzâd-ı kesâfet ve kasâvet
Hasret-keşi olduğum sabâvet
Bir demdi ki bî-karâr idim ben

Geçti o firiştegân-ı âlem
His, zevk-i şebâba oldu mahrem
Sevdâ ile dil olunca hemdem
Aşkın okuna şikâr idim ben

Bir cebhede zülfün ihtizâzı
Bir dîdenin iltimâ‘-ı nâzı
Bir gonce-lebin beyân-ı râzı
Pîşinde cerîha-dâr idim ben

Aşkın bana attığı kemende
Rûh oldu mukayyed ü figende
Şekvâya mecâl yoktu bende
Bî-tâb-ı garâm-ı yâr idim ben

Geh vasl, gehî firâk-ı cânân
Etmişti beni neşît ü giryân
Uğrattı tekallubâta devrân
Bâzîçe-i rûzigâr idim ben

Vaktâki şebâb devri gitti
Aşkın galeyân-ı nârı bitti
Bir parça gönül teakkul etti
Kim haste-i cân-fikâr idim ben

Îrâd eyle mantıkî fehâvî
Aklım beni eyledi tedâvî
Lâkin yine cilve-i semâvî
Sevdâ ile dâğ-dâr idim ben

Edvâr-ı sinîni ömrün elli
Şeyhûhetin inhitâtı belli
Lâkin bu ne sır ki keşf ü halli
Bahsinde veleh-şiâr idim ben

Bitmişti başımda fikr-i sünbül
Solmuş görünürdü çeşme her gül
Oldumsa da ihtiyâr bülbül
Kalben yine zâr zâr idim ben

Aklın işini görüp de başka
Ben başlamak istedimdi meşka
Ammâ ki sipâh-ı akl u aşka
Bir sâha-i gîr u dâr idim ben

Gâlib gelip aklı sürdü sevdâ
Âsârını hep süpürdü sevdâ
Aldı dili dest-bürd-i sevdâ
Bir sûru yıkık hisâr idim ben

Bir şeh o hisâra taht kurdu
İclâl ile şân ile oturdu
Saf saf üserâsı karşı durdu
Bir bende-i saf-güzâr idim ben

Kimdir o şehenşeh-i müebbed
Sultân-ı cihân metâ‘-ı sermed?
Peygamber-i ekberim Muhammed
Kim nâmına eşk-bâr idim ben

Envâr-ı ruhuyla oldu sîne
Hem şu‘le-i ravza-i Medîne
Bir baktı ki bende-i kemîne
Affıyla ümîdvâr idim ben

Ey âşık-ı Ahmedî olan Hak!
Bî-vâye kulun diler muhakkak
Kıl Tâhir’i onda mahv-ı mutlak
Artık diyemem ki var idim ben

2
Hezec: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün

Fevkımda duran çarh-ı müzeyyenden usandım
Tahtımda olan hâk-i mülevvenden usandım
Dünyâ denilen gamlı nişîmenden usandım
Beytü’l-hazen adım, o meskenden usandım

Ezmekte ser-i şûrişimi kubbe-i nüh-tâk
Altında onun taşmada kalbimdeki eşvâk
Bir lâle gibi sıkmada vicdânımı âfâk
Boynumdaki bu halka-i âhenden usandım

Döndüyse hazân yaprağına bendeki çehre
Yok minneti hâverdeki pür-şa‘şaa mihre
Ey nâle! Yeter çarpınışın tâk-ı sipihre
Ben öyle sağır ma‘kes-i şîvenden usandım

Yanmakla fezâ sâhasını etmek inâre
Gûyâ bu imiş gönlüm için hükm-i sitâre
Ey âh-ı tehassür! Feleğe saçma şerâre
Tâbınla olan leyle-i rûşenden usandım

Kavs-i kaderin attığı ok sath-ı zemîne
Ancak geliyor, saplanıyor kalb-i hazîne
Ey tîr-i kazâdan açılan şerha-i sîne!
Dil-hânedeki perdeli revzenden usandım

Bî-tâbi-i hicrân ile ben öyle harâbım
Deryâ-yı fenâ mevcesine nakş ber-âbım
Ey mev‘id-i dîdâr! Benim olma ser-âbım
Doydum yalana, şîve-i pür-fenden usandım

Gülzâr ediyor kan gibi çeşmimde teressüm
Her jâlesi bir eşk ile hem-reng-i tecessüm
Ey gonce-dehen! İster isen etme tebessüm
Gözyaşlarımın açtığı gülşenden usandım

Sîr oldu gönül feyz-i dil-ârâ-yı felakdan
Zevk almamada dîde temâşâ-yı şafakdan
Âlâm-ı firâkın ile bıktım yaşamaktan
Hattâ, inan ey neşve-i cân! Senden usandım

Ma‘şûka-i rûh oldu bana tayf-ı memâtın
Artık beni şâd eyleyecek ân-ı vefâtım
Tâhir! Gömerek tûde-i âlâma hayâtım
Âlem beni boğmakta, o medfenden usandım

3
Hezec: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün

Hıred ki mâye-i ârâmı berbâd etmemek ister
Gumûmuyla cihânın kalbi nâ-şâd etmemek ister
Uyup da akla dil artık seni yâd etmemek ister
Olup pey-rev ona sînem de feryâd etmemek ister

Cehennemden beter ki ayrılık nîrânı bin kerre
Zavallı hâtırı kıldın lehîb-i hecr ile herre
Remâdistân-ı firkat ettiğin gönlümde her zerre
Hevâ-yı cevre kendin gayri münkâd etmemek ister

Lisânımdır gül-i ruhsârının bir bülbül-i zârı
Beyânımdır onun masrûf-sâz-ı sûk u bâzârı
Gözüm ki âbyâr-ı bâğ-ı hüsnündür, o gül-zârı
Biraz da eşk-i cûşânıyla âbâd etmemek ister

Senin günlerce dûrî-i cefâ-kârânen ey mâhım!
Benim her bir nefeste olduğundan mevt-i nâ-gâhım
Leyâl-i iğtirâbında cihân-efrûz olan âhım
Fezâda nev-be-nev seyyâre îkâd etmemek ister

Bütün senken benim dünyâda ancak varlığım, varım
O parlak hüsnünün enmûzeciyken cümle eş‘ârım
Seni tasvîr ederken levh-i rûha kilk-i sehhârım
Sitem resminde sihr-i san‘at îrâd etmemek ister

Muhıktır gerçi serd-i müddeâda dîde-i sâhir
Evet, bîzâr-ı cevr olmakta kalbin hücceti zâhir
Fakat bunlar bütün bîhûde da‘vî çünkü ey Tâhir!
Belâ-mu‘tâd olan cân, terk-i mu‘tâd etmemek ister

4- Kendi Gazelimin Terbîi
Hezec: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün

Harâbât ü harâbâtîlik artık bî-nişân kaldı
Adı, âtîlere efsâneli bir dâstân kaldı
Ne sâkî var, ne meyhâne, ne de pîr-i muğân kaldı
O âlem zevkinin mahmûru birkaç ser-girân kaldı

O yerler bir zaman her dem bahârân bir gülistânın
Misâliydi, öterdi andelîbi şi‘r-i garrânın
Gazel-gûyânı sustu zümre-i mestân-ı irfânın
O rûhânî terennümlerden ancak bir figân kaldı

Yazık ki neşvesinden almadı haz nesl-i nev-reste
Neden bilmem ki îcâb-ı zamâne oldu der-beste
Sebûlar, câmlar oldu şikeste, ehl-i dil haste
Neşât-ı bezm-i Cem’den şimdi târîhte nişân kaldı

Gehî bir bestesinden mûsîkînin dilde rıkkatler
Gehî bir nüktesinden bir sözün coşkun meserretler
Neşât-efzâ o sohbetler, riyâ-bîgâne ülfetler
Der ü dîvâr-ı bezm-i meyde çınlar armağân kaldı

Kemâl ehli idi gâyet kadeh-nûşân-ı hüşyârı
Safâ-yı meşreb-âsârı idi etvâr ü güftârı
Nişîmen-gâh-ı irfândı o meclisler ki huzzârı
Suhan-perverdi lâkin sözleri artık nihân kaldı

Melâsetle vuzûh olmuş iken onlar için mersûm
Nasıl olmuş da kalmış sözleri ahlâfa nâ-ma‘lûm
O sözler başka bir dilmiş bugünkü nesle nâ-mefhûm
Ne mazmûnun bilen bâkî, ne lafzın anlayan kaldı

Bilen kaldıysa hep susmuş, dırıldanmak da bilmezler
O dırlanmayla olmakta sımâh-ı zevkimiz muğber
Bilen söyler iken bir şey’i bilmezler sükût eyler
Bu bir hikmet ki Âdem’den beri de’b-i iyân kaldı

Ecânib sultasından Türk dili gûyâ ki kurtuldu
Arapçayla Acemce def‘ edildi başka dil doldu
Zavallı Türkçemiz bir öyle hâle mübtelâ oldu
Ne tahrîrinde tat vardır, ne nazmında beyân kaldı

Bugün bilgiç görünmek isteyen etrâfa her bir er
Bu, öz Türkçe deyip de doğrusu u‘cûbeler söyler
O dille zümre-i eslâfı geçmek isteyen gençler
Edeb deştinde at oynattı ammâ hep yayan kaldı

Şuûr ü şi‘r ü ilmin bir iken ma‘nâları hâlâ
Zamâne şâiri bîgâne kalmış şi‘re vâ-hayfâ
Fuzûlî der ki: “Olmaz şi‘r ü cehlin ülfeti aslâ”
Cehûl, elbette vâkıftan suhanda nâ-tüvân kaldı

Murâdım bir nasîhat, olmasın sizlerce müsteskal
Olur dânişle isti‘dâd-ı fitrî şübhesiz ekmel
O halde hey çocuklar sa‘y edin de öğrenin evvel
Selef âsârını kim sizce mechûl bir cihân kaldı

Çalışmış, bildiğin yazmış bırakmış muhterem âbâ
O metrûkâtın etmiş sıytı Şark u Garbı istîlâ
Bulup ehlin o âsârı taallüm eyleyin zîrâ
Sünûh-ı evvelîni anlayan kaç mîhmân kaldı

Okur, anlar da öyle bahs eder erbâb-ı istibsâr
Bu destûra uyun ey genç kalem sâhibleri her bâr
Vukûf-ı tâm ile tahrîr edin, neşr eyleyin âsâr
Edeb meydânımız hakkâ ki bomboş bir mekân kaldı

5
Hezec: Mef‘ûlü mefâilün feûlün

Evreng-i dile reîs-i rûhum
Zîb-âver-i takdîs-i rûhum
Tayfın, o benim celîs-i rûhum
Oldu bu gece enîs-i rûhum

Gûş-ı dile eyledi inâyet
Gönlüm de firâktan şikâyet
Ben derdimi eyledim hikâyet
Oldu o elem-nüvîs-i rûhum

Dil cevrini saymadan yoruldu
Yaş doldu göze, nutuk tutuldu
Pîşinde onun sirişkim oldu
Tasvîr-kün-i selîs-i rûhum

Bî-tâb kalıp dil-i tebâhım
Bir âh ile coştu kalbgâhım
İndinde onun sayıldı âhım
Bir şâh-eser-i nefîs-i rûhum

Eyler şu felek benim dem-â-dem
Her nutkumu hem-nevâ-yı mâtem
Derdim bu şiirde bir hazîn dem
Ney olsa idi makîs-i rûhum

6
Hezec: Mef‘ûlü mefâilün feûlün

Arz eylediğin şu tavr-ı nîkû
Cezb-i dil için mi ey perî-rû!
Ârâm-ı derûnum oldu yek-sû
Billâh bu nasıl edâ-yı dil-cû?

Şîven dilimi müsahhar etti
Temkîni ile sükûnu bitti
Dil, câzibene tutuldu gitti
Hayret sana kim ne cezbedir bu!

Çıldırtmak ise beni merâmın
Mümkin mi değil husûl-ı kâmın?
Zencîr-i cünûnudur garâmın
Her târ-ı hıred şikâr-ı gîsû!

Olmakta gönülde cezbe efzûn
Almaz mı zavallı tavr-ı Mecnûn?
Bî-nutk okuyor hezâr efsûn
Efsûn-ger-i gamze-i suhan-gû

Kaldır saçını şafak görünsün
Cebhendeki nûr-ı Hak görünsün
Kalbim ile yeknesak görünsün
Görsün onu bir sipihr-i mînû

Ey dîdesi mest-i câm-ı işve!
Ver çeşmine bir nizâm-ı işve
Eyler mi bak iltizâm-ı işve
Gördükte seni uyûn-ı âhû

Bir eyle a sevdiğim! Teemmül
Kâbil mi, gözlere tahammül
Gösterme lihâza-i tegâfül
Ol sen bana hep küşâde-ebrû

Ey zülf-i bedîi câna peyvend!
Giryânına eyle bir şeker-hand
Olsun dilime hayât mânend
Gülsün o fem-i latîf-i gül-bû

İster lebini gönül ki gülsün
Handen ile kalbe can dökülsün
Lerzende-i nâz olup bükülsün
Karşımda o zülf-i anberîn-mû!

7- Bir Gazelinin Terbî‘i: Garîbseme
Muzâri‘: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün

Yâd eyledikçe vaslını cânım garîbsedim
Hecrin ile tükendi tüvânım garîbsedim
Geçdikçe âh ayrı zamânım garîbsedim
Sıktı beni muhît ü mekânım garîbsedim

Vaslın imiş meğerse beni ömre aldatan
Hoş gösteren cihânı, dile neşveler katan
Şimdi durur yabancı bana sevdiğim vatan
Sensiz vatanda rûh-ı revânım! Garîbsedim

Doğmuş iken vücûdum onun sadr-ı pâkine
Gurbet gibi esefle bakar dîde, hâkine
Karşımdaki minâreciğin kalb-i çâkine
Aks etti de acıklı figânım garîbsedîm

Olmuş gözümde lâne-i mâtem bütün büyût
Bâb-ı tarabda perde olan nesc-i ankebût
Gûş ettiğim o zemzemeler nerde? Hep sükût
Sarmış cihânı hüzn-i nihânım, garîbsedim

Gurbet elinde şâm-ı garîbân hazîn olur
Lâkin vatanda olması hayret-karîn olur
Yurdum bana firâkın ile âteşîn olur
Yanmaktadır o nâra cenânım, garîbsedim

Bir sakf-ı gam görünmededir âsümân bana
Beytü’l-hazen meâli demektir cihân bana
Gönlüm gibi fezâda iyan imtihân bana
Artık yetiş ki neşve-resânım! Garîbsedim

Ersin hitâma gayri şu leyl-i mükedderim
Doğsun benim de ufkuma mihr-i münevverim
Tâhir! Rebî’-i makdem-i dildârı beklerim
Bitsin yeter şu ân-ı hazânım, garîbsedim

8- Olamayacak Temennî
Hece: 6 + 5 = 11

Karanlık basmışken toprağa suya
Ufuklar dalmışken sisten uykuya
Çekilip yalınız ben bir kuytuya
Gönlümün âhını uyutabilsem!

Acısa hem bana, hem de kendine
Düşmese bu kadar aşkın derdine
Kandırıp kalbimi aklın pendine
Bir az müddet olsun avutabilsem

Rûhumu kanatan gonca bir güldü
Oradan kan değil, ömür döküldü
Kırıp çiğnediği kadeh gönüldü
O gönül kıranı unutabilsem!

Cevriyle yıpradı, bitti mihen de
Kalmadı tahammül canda, bedende
Diyorum zâlimi sevmeyim ben de
Şu sözü -ne olur?- bir tutabilsem!

9- Ayrılık İniltisi
Hece: 6 + 5 = 11

Ayrılık ne kadar acı bir şeymiş
Ateşten gömlekmiş, can onu giymiş
Derdin ki: Hakîkat acıklı neymiş
Gönlümün âhını sevdiğim! Bilsen

Zikrinden ibâret bütün gün sözüm
Yolunu bekliyor hasretle gözüm
Ağlarım, inlerim sanki öksüzüm
Gelsen de gözümün yaşın silsen

Ayrılık günleri oldukça aşkın
Savleti artıyor gönlümde aşkın
Kalbimin olmada kederi taşkın
Vaktidir görünsen, neşvem kesilsen

Kırıldı rûhumun kolu, kanadı
Hayâtın kalmadı bence bir tadı
Ölümden beter bu yaşamak adı
Gel artık vefâsız! Düşmen değilsen

Hiç yorum yok: