15 Mayıs 2008 Perşembe

Ali Fakri'nin Hâfız'ın Bir Gazeline Yazdığı Nazire

Ali Fakrî’nin, Hâfız-ı Şîrâzî’nin bir gazeline yazdığı Farsça nazire ve tercümesi

صَاحَ الصَّبَاحُ قُومُوا يَا اَيُّهَا السُّکَارَا
مَلوُّا مِنَ الْمُدَامِ جامِ جهان نما را

ساقی بمن رها ده زآن بادهء دل افروز
هوشم بدوشم افکن دل را به دلربا را

أَکْرِمْ عَلَیَّ عَشْقَک زِدْ فِی الْفُؤَادِ شَوْقَک
حَتَّی أَرَی بِقَلْبِی آن وَجهِ بِی بها را

دَاوَيْتَنِی بِدَاءٍ لَيْسَ لَهُ دَوَاءٌ
دردت دوایِ دل شد جانا بـهل دوا را

پروانگانِ شمعت سوزند ولی نميرند
آبِ حياتِ عشقت افنا کند فنا را

هَبَّتْ رياحِ وحدت رفت از ميان چو کثرت
يک رو همی ببينم اغيار و آشنا را

خواه از نجوم و کوکب خواه از شموسِ فانوس
يک شعله است فروزان امکان کجا مسا را

هرجا نظر بکردم مهرِ رُخت بديدم
جَلَّ جَلاَلُک ای دوست شستم ز دل سوا را

فقری بتو که آموخت اين طرزِ هم زبانی
همچون حزين سرايی اين نظمِ خوش ادا را

“Sabah dedi ki ey sarhoşlar, cihanı gösteren kadehin şarabından bıkanlar, kalkın!

Ey sâkî! O gönül ferahlatan şaraptan beni kurtar; aklımı arkama at, gönlümü de gönül çalana ver.

Aşkınla bana ikramda bulun, kalbimdeki şevki artır da kalbimde o değeri biçilmez yüzü göreyim.

Sen beni dermanı olmayan bir derde düşürdün. Senin derdin gönlün devâsı oldu. Ey can, devâdan vazgeç.

Senin mumundaki pervâneler yanar, fakat sönmezler; aşkının hayat suyu, fenâyı yok eder.

Vahdet rüzgârları esip kesret ortadan kalkınca, yârı da ağyârı da tek yüz olarak görüyorum.

İster yıldızlardan, ister gökkubbedeki güneşlerden olsun, parlayan tek bir ışık vardır; akşamın gücü buna yeter mi?

Ey şânı yüce olan Allah! Nereye baktıysam senin kudretinin tecellîsini gördüm. Ey şânı yüce olan Dost! Gönlümden senin dışındakileri çıkarıp attım.

Ey Fakrî! Bu aynı dilden konuşma tarzını, böyle hüzünlü şiir söylemeyi, bu hoş edâlı şiir nazmetmeyi sana kim öğretti?”

Hiç yorum yok: